34. GÜN “O BİR CİĞER SESİ”

S c r o l l D o w n

Gözlerimi kapatıp yemyeşil bir vadi kuruyorum. Uçsuz bucaksız bir vadi ve ortasında tek bir ağaç. İşte o ağacın altında sen yatarken, burnuna bir kelebek kondu ve uyandın. Kelebeğin kanatlarında bahar yüzü benek benek turuncu, mor ve siyah! Senin yüzünde gölgesi kanatların, ağır ve aceleci. Uyandın! Ben o sırada orada değildim. Ben Karaköy’de bir bayırı yeni tırmanmış, nefes nefese kibritimi arıyordum. Ciğerlerim birbirine çarpıyordu. Belki duymuşsundur. Belki o ses uyandırdı seni. Ciğer sesi. Bilir misin? Baş ağrının düzenli gümbürtüsü zannedersin, halbuki ciğerlerindir. İçinden kaçılmaz bilmem kaçıncı sigaranın boğuk dumanlarının, kıvrım kıvrım gölgesinde uzar, göğsün ve ağzın boyunca. Düşmeyen telefon hatları gibi ritmik, vurur şakaklarına… Dıt, dıııt, dıııtttt, ciğerlerin…

Sen uyandığında ben çirkin bir adamlaydım. Burnu, kaşlarından beri kemerli, ağzı biçimsiz. Küfür eksik olmuyor. Kulakları büyük ve dikkatli. Sırtı tedirgin, bir rüzgar baştan aşağı kesiyor. Yakalarımız dik, bir limandaydık. Gemiler yükleniyor, gemiler boşalıyordu. Sen uyandığında ben televizyonumu bir tabancayla değiştirmiş elimdeki kağıttan bir adres arıyordum, Gülleci Sokak, 53 numara. Sen uyandığın zaman ben uyanamıyordum. Onlar da uyanamıyordu. Uyur vaziyette dolaşıyorduk koridorlarını deliliğin. Çok güzeldi.

Çıkmaz sokağın başına geldiğimde şişman beni tanımadı. Ellerim ve gözlerim yanımda değildi. Balgamımı kaldırıma bırakıp oradan uzaklaştım. Meyhanelerde adım konuşuluyordu, duyuyordum. Bir takım karanlık adamlar beni konuşuyordu. Garsonlar ketum fakat pürkulak, beni dinliyordu. Sen, uyuyordun.

Sen uyandığın zaman ben gömleğimi giyemedim. Çırılçıplak uzandım banyoda ve ölümü düşündüm kalbim durana dek. Çünkü aşağı yukarı yoksun. Çünkü neredeyse yalnızız. Belki hanidir yoksulum. Onlar belli belirsiz sarhoş. Kimse bizi tanımıyor. Biz kimseyi tanıyor gibi bakıyoruz. Yüzlerine. Kulaklarım, sarhoş kemanların iğdiş tellerinde; ruhumu portmantoya asmış, sigara almaya gidiyorum. Sağlıksız ve mutlu insanların arasından geçip Gülleci Sokağı buluyorum. Oysa orayı benden çok önce başkası bulmuş. Diz hizasından sokağa taşmak için sabırsızlanan, dört köşe camları perdeli, zemini parlak. Antrenin solunda banyo. Banyoda su sesi. Tabancamı çekip tedirgin, içeri giriyorum, boş. Arkamı dönemeden tabancamın sesini duyuyorum. Göbek deliğimden kan sızıyor. Kanlı ellerime bakıyorum, tabancam yok.

(Sahillere dökülüp koşmak. Sokak aralarına ulaşan dalga sesleri. Salçalı ekmek. İlk rakı. İlk sigara. İlk kadın bacağı. Tom Waits. Komşular. Ev ekmeği.)

Sen uyandığın zaman ben katil olmuştum. 2. şube peşimdeydi. Meyhanelerde adım bu sefer yersiz, konuşuluyordu. Sirkeci garında lazım trenleri kaçırmıştım. Elimde tabancamla çırılçıplaktım. Bir tabanca kadar soğuk ve çıplak. Karşımdaki karnını tutarak yığıldı. Belki de sen o sıra uyandın. O bir ciğer sesi. Ciğeri bilir misin?

Bilirsin…